SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3204 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِيُّ قَالَ قَرَأْتُ عَلَى مَالِكِ بْنِ أَنَسٍ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَى لِلنَّاسِ النَّجَاشِيَّ فِي الْيَوْمِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ وَخَرَجَ بِهِمْ إِلَى الْمُصَلَّى فَصَفَّ بِهِمْ وَكَبَّرَ أَرْبَعَ تَكْبِيرَاتٍ

 

Ebû Hureyre'den (rivayet olunduğuna göre);

 

Rasûlullah (s.a.v.) Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati musallaya çıkarıp, onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze namazını kildir)dı.

 

 

İzah:

Buhari, cenâiz; menakib'ül-ensar; Müslim, cenâiz; Nesai, cenâiz; İbn Mace, cenâiz

 

Na'y: Bir kimsenin vefat ettiğini haber vermektir.

 

Necaşi: Habeş Meliklerine verilen unvandır. İbn İshak Sîre'-sinde "Bu Necaşi'nin ismi Ashame'dir. Atıyye manasınadır." diyor. Eb'ul-Ferecde "Ashameb. Ebcerî'dir." demiş. İbn EbîŞeybe'nin Musannef inde Sahme, diye zabdetilmiştir. Telvih'te ise, Habeşe lisancılanmn hâ-i mu'ce-me ile (Ashame) şeklinde telaffuz ettikleri bildirilmiştir. İbn Sa'din Taba-kat'ında, bu Necaşi'njn müslüman olması şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlul­lah (s.a.v.) hicreti seniyyelerinin altıncı yılında Hudeybiyye'den avdet buyurup yedinci hicret yılının Muharreminde "Amr İbn Ümeyye Damrî (r.a) ile bir mektup gönderip İslama davet buyurmuştu. Necaşi, Resul-i Ekremin mek­tubunu hürmetle alıp şöyle karşısına gözü önüne koymuş ve izharı hürmet ederek tahtından inip yer üzerine oturmuş ve sonra müslüman olmuştur. Ve dini mübini İslâmı kabul ettiğini bir mektubla Rasûl-i Ekreme arzetmiştir. Necaşi'ye Ca'fer İbn Ebî Talib (r.a) tarafından ta'limi din edildiği de İbn Sa'd'in rivayatı cümlesindendir.

 

Necaşi'nin vefatı; Tebük seferinden dönüldüğü yedinci yılın Receb ayı­na tesadüf etmişti. Sahih-i Müslim'de taraf-i risaletten kendisine mektub gön­derilen Necaşi'nin cenazesine namaz kıldığı Necaşi olmadığı zikrediliyor. Mek­tubun tarihi tahrir ve irsali ile vefat tarihi arasında altı ay gibi kısa bir za­man geçmiş olması da, Müslim'in bu rivayetini bir dereceye kadar te'yid ede­bilir. Fakat şârih Aynî, bu haber, bazı ravilerin vehmidir, denildiğini haber veriyor. Caiz ki o ravi ikinci derecede bazı Habeşe Melikleriyle asıl meliki kebirden tabir etmiştir.[Miras, Kâmil, Tecrid-i Sarih, IV-384, 385, I. Baskı..]

 

Metinde Necaşi'nin cenaze namazının musalla'da kılındığından bahse­dilmesi İbn Mace'nin, Necaşi'nin cenaze namazının Baki'de kılındığını ifa­de eden rivayetine aykırı değildir. Çünkü Medine'de birisi Bathan denilen yerde bayram namazlarına, diğeri de Garkad denilen yerde cenaze namazla­rına ait olmak üzere iki musalla vardı. Bunlardan birincisine "Baki el-Bathan" ikincisine de "Bakî el-Garkad" denilirdi. Bu bakımdan mevzumuzu teşkil ederi bu hadis-i şerifteki "Musalla" kelimesiyle Baki ül-Bathan denilen mu­salla kasdedildiği gibi, İbn Mace'nin rivayetindeki "Baki" kelimesiyle de aynı musalla kasdedilmiştir. Her iki hadiste Bakî el-Garkad denilen musallanın kasdedilmiş olması ihtimali de vardır.

 

Hadis-i şerif, başka bir memlekette ölen bir müslümana gıyabında ce­naze namazı kılmanın caiz olduğuna delalet etmekte ve Hz. Nebi'in Habeşistan'da vefat eden Necaşi'nin cenaze namazını Medine'de dört tek­birle kıldırdığını ifade etmektedir.

 

Başka bir ülkede vefat eden, bir müslümanın gıyabında cenaze namazı­nı kılmanın caiz olup olmadığı meselesindeki görüşleri şu şekilde özetleye­biliriz:

 

1. Hanefiler ile Malikiler: Gıyabî cenaze namazının kılınması meşru de­ğildir, derler. Bunlara göre, cenazenin defnedildiği beldede namazı kılınmış olsun, olmasın; o belde namaz kılınmak istenen beldenin kıble yönünde ol­sun olmasın; farketmez. İbn Abdi'I-Berr, alimlerinin ekserisinin böyle hük­mettiklerini söylemişler. Bunlar bu hadise şöyle cevap verirler: Nebi (s.a.v.)'in Necaşi (r.a)'nin namazını kıldırması, Nebi (s.a.v.)'e mahsus bir şeydir. Necaşi (r.a)'in cenazesi Allah tarafından Nebi (s.a.v.) önüne getirilmiş veya aradaki mesafe kaldırılarak Nebi (s.a.v.) Necaşi (r.a)'yi gör­müş ve ölüm haberini ashabına verdiği gibi, definden önce namazım kıldır-mıştır. Nasıl ki, Mi'rac olayını müteakip Mekke müşrikleri Mescid-i AkscT-nın şeklini tarif etmeyi Nebi (s.a.v.)'e teklif edince Allah duvarı Mescid şekline sokmuştur. Bu itibarla Necaşi (r.a)'nin namazı hazır olan cenazenin namazı gibidir.

 

Bu gruptaki alimler, Nebi (s.a.v.)'in Necaşi (r.a)'nin namazını kıl­dırması ile ilgili başka cevaplar da vermişlerdir. el-Menhel'de bunlar izah edil­miştir.

 

2. Şafiî, Ahmed ve selefin cumhuruna göre, gıyabi cenaze namazını kıl­mak caizdir. Kişinin ölüp defnedildiği beldede cenaze namazı kılınmış ol­sun, olmasın. Keza defnedildiği şehir gıyabî namaz kılınacak şehrin kıble ta­rafında olsun olmasın farketmez.

 

3. îbn Hibban; Cenazenin beldesi, namaz kılınacak şehrin kıble tara­fından olduğu zaman, gıyabî cenaze namazı kılınabilir, aksi takdirde kılın­maz, demiştir.

 

Hattâbî: Necaşi (r,a), Nebi (s.a.v.)'e inanan bir müslümandır. Fa­kat imanını gizli tutuyordu. Kâfirler içerisinde öldüğünde, cenaze namazını kıldıracak kimse orada yoktu. Bu sebeble Nebi (s.a.v.), onun namazını kildirmıştır. Nebi (s.a.v.)'in onun namazının kıldırmasının sebebi, Al­lah bilir budur. Hal böyle olunca, bir müslüman öldüğünde, cenaze namazı kılındıktan sonra, başka beldelerde bulunanlar, onun namazım kıldırmaz­lar. Ancak onun namazının bir engel dolayısıyla kılınmadığı bilinirse, mesa­fe ne kadar uzak da olsa, gıyabî namazım kılmak sünnettir. Kılındığında kıb­leye doğru durulur, demiştir. Takiyyü'd Din de Hattâbî gibi söylemiştir, el-Menhel yazarı, onun da sözünü naklettikten sonra şöyle der: Bu söze itiraz edilir. Çünkü tarihçilerin zikrettiklerine göre, Necaşi (r.a), Nebi (s.a.v.)'e altmış kişilik bir heyet göndermiş, heyetin içinde oğlu Ezha da vardı. Yola çıkan heyet Nebi (s.a.v.)'in yanma ulaşmadan denizde boğulmuşlardır. Necaşi (r.a) altmış kişilik bir hey'et gönderir durumda iken, öldüğü zaman yanında hiç bir müslümanın kalmamış olması, cidden akıldan uzaktır. Öleri kişinin bulunduğu beldede namazı kılınmadığı bilindiği zaman, başka bel-dedekiler onun gıyabî namazını kılarlar, diyerek hadisin hükmünü mesnedsiz olarak hususileştirmek doğru bir hareket değildir. Hattâbî ve Takiyyü'd-Din bu duruma düşmüşlerdir.