NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
قَالَ قَرَأْتُ
عَلَى
مَالِكِ بْنِ
أَنَسٍ عَنْ
ابْنِ شِهَابٍ
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ
الْمُسَيِّبِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَعَى لِلنَّاسِ
النَّجَاشِيَّ
فِي
الْيَوْمِ الَّذِي
مَاتَ فِيهِ
وَخَرَجَ
بِهِمْ إِلَى
الْمُصَلَّى
فَصَفَّ
بِهِمْ
وَكَبَّرَ
أَرْبَعَ
تَكْبِيرَاتٍ
Ebû Hureyre'den (rivayet
olunduğuna göre);
Rasûlullah (s.a.v.)
Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati musallaya çıkarıp,
onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze namazını kildir)dı.
İzah:
Buhari, cenâiz;
menakib'ül-ensar; Müslim, cenâiz; Nesai, cenâiz; İbn Mace, cenâiz
Na'y: Bir kimsenin
vefat ettiğini haber vermektir.
Necaşi: Habeş
Meliklerine verilen unvandır. İbn İshak Sîre'-sinde "Bu Necaşi'nin ismi
Ashame'dir. Atıyye manasınadır." diyor. Eb'ul-Ferecde "Ashameb. Ebcerî'dir."
demiş. İbn EbîŞeybe'nin Musannef inde Sahme, diye zabdetilmiştir. Telvih'te
ise, Habeşe lisancılanmn hâ-i mu'ce-me ile (Ashame) şeklinde telaffuz ettikleri
bildirilmiştir. İbn Sa'din Taba-kat'ında, bu Necaşi'njn müslüman olması şöyle
rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) hicreti seniyyelerinin altıncı yılında
Hudeybiyye'den avdet buyurup yedinci hicret yılının Muharreminde "Amr İbn
Ümeyye Damrî (r.a) ile bir mektup gönderip İslama davet buyurmuştu. Necaşi,
Resul-i Ekremin mektubunu hürmetle alıp şöyle karşısına gözü önüne koymuş ve
izharı hürmet ederek tahtından inip yer üzerine oturmuş ve sonra müslüman
olmuştur. Ve dini mübini İslâmı kabul ettiğini bir mektubla Rasûl-i Ekreme
arzetmiştir. Necaşi'ye Ca'fer İbn Ebî Talib (r.a) tarafından ta'limi din
edildiği de İbn Sa'd'in rivayatı cümlesindendir.
Necaşi'nin vefatı;
Tebük seferinden dönüldüğü yedinci yılın Receb ayına tesadüf etmişti. Sahih-i
Müslim'de taraf-i risaletten kendisine mektub gönderilen Necaşi'nin cenazesine
namaz kıldığı Necaşi olmadığı zikrediliyor. Mektubun tarihi tahrir ve irsali
ile vefat tarihi arasında altı ay gibi kısa bir zaman geçmiş olması da,
Müslim'in bu rivayetini bir dereceye kadar te'yid edebilir. Fakat şârih Aynî,
bu haber, bazı ravilerin vehmidir, denildiğini haber veriyor. Caiz ki o ravi
ikinci derecede bazı Habeşe Melikleriyle asıl meliki kebirden tabir
etmiştir.[Miras, Kâmil, Tecrid-i Sarih, IV-384, 385, I. Baskı..]
Metinde Necaşi'nin
cenaze namazının musalla'da kılındığından bahsedilmesi İbn Mace'nin, Necaşi'nin
cenaze namazının Baki'de kılındığını ifade eden rivayetine aykırı değildir.
Çünkü Medine'de birisi Bathan denilen yerde bayram namazlarına, diğeri de
Garkad denilen yerde cenaze namazlarına ait olmak üzere iki musalla vardı.
Bunlardan birincisine "Baki el-Bathan" ikincisine de "Bakî
el-Garkad" denilirdi. Bu bakımdan mevzumuzu teşkil ederi bu hadis-i
şerifteki "Musalla" kelimesiyle Baki ül-Bathan denilen musalla
kasdedildiği gibi, İbn Mace'nin rivayetindeki "Baki" kelimesiyle de
aynı musalla kasdedilmiştir. Her iki hadiste Bakî el-Garkad denilen musallanın
kasdedilmiş olması ihtimali de vardır.
Hadis-i şerif, başka
bir memlekette ölen bir müslümana gıyabında cenaze namazı kılmanın caiz
olduğuna delalet etmekte ve Hz. Nebi'in Habeşistan'da vefat eden Necaşi'nin
cenaze namazını Medine'de dört tekbirle kıldırdığını ifade etmektedir.
Başka bir ülkede vefat
eden, bir müslümanın gıyabında cenaze namazını kılmanın caiz olup olmadığı
meselesindeki görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Hanefiler ile
Malikiler: Gıyabî cenaze namazının kılınması meşru değildir, derler. Bunlara
göre, cenazenin defnedildiği beldede namazı kılınmış olsun, olmasın; o belde
namaz kılınmak istenen beldenin kıble yönünde olsun olmasın; farketmez. İbn
Abdi'I-Berr, alimlerinin ekserisinin böyle hükmettiklerini söylemişler. Bunlar
bu hadise şöyle cevap verirler: Nebi (s.a.v.)'in Necaşi (r.a)'nin namazını
kıldırması, Nebi (s.a.v.)'e mahsus bir şeydir. Necaşi (r.a)'in cenazesi Allah
tarafından Nebi (s.a.v.) önüne getirilmiş veya aradaki mesafe kaldırılarak Nebi
(s.a.v.) Necaşi (r.a)'yi görmüş ve ölüm haberini ashabına verdiği gibi,
definden önce namazım kıldır-mıştır. Nasıl ki, Mi'rac olayını müteakip Mekke
müşrikleri Mescid-i AkscT-nın şeklini tarif etmeyi Nebi (s.a.v.)'e teklif
edince Allah duvarı Mescid şekline sokmuştur. Bu itibarla Necaşi (r.a)'nin
namazı hazır olan cenazenin namazı gibidir.
Bu gruptaki alimler,
Nebi (s.a.v.)'in Necaşi (r.a)'nin namazını kıldırması ile ilgili başka
cevaplar da vermişlerdir. el-Menhel'de bunlar izah edilmiştir.
2. Şafiî, Ahmed ve
selefin cumhuruna göre, gıyabi cenaze namazını kılmak caizdir. Kişinin ölüp
defnedildiği beldede cenaze namazı kılınmış olsun, olmasın. Keza defnedildiği
şehir gıyabî namaz kılınacak şehrin kıble tarafında olsun olmasın farketmez.
3. îbn Hibban;
Cenazenin beldesi, namaz kılınacak şehrin kıble tarafından olduğu zaman,
gıyabî cenaze namazı kılınabilir, aksi takdirde kılınmaz, demiştir.
Hattâbî: Necaşi (r,a),
Nebi (s.a.v.)'e inanan bir müslümandır. Fakat imanını gizli tutuyordu.
Kâfirler içerisinde öldüğünde, cenaze namazını kıldıracak kimse orada yoktu. Bu
sebeble Nebi (s.a.v.), onun namazını kildirmıştır. Nebi (s.a.v.)'in onun
namazının kıldırmasının sebebi, Allah bilir budur. Hal böyle olunca, bir
müslüman öldüğünde, cenaze namazı kılındıktan sonra, başka beldelerde
bulunanlar, onun namazım kıldırmazlar. Ancak onun namazının bir engel
dolayısıyla kılınmadığı bilinirse, mesafe ne kadar uzak da olsa, gıyabî
namazım kılmak sünnettir. Kılındığında kıbleye doğru durulur, demiştir.
Takiyyü'd Din de Hattâbî gibi söylemiştir, el-Menhel yazarı, onun da sözünü
naklettikten sonra şöyle der: Bu söze itiraz edilir. Çünkü tarihçilerin
zikrettiklerine göre, Necaşi (r.a), Nebi (s.a.v.)'e altmış kişilik bir heyet
göndermiş, heyetin içinde oğlu Ezha da vardı. Yola çıkan heyet Nebi (s.a.v.)'in
yanma ulaşmadan denizde boğulmuşlardır. Necaşi (r.a) altmış kişilik bir hey'et
gönderir durumda iken, öldüğü zaman yanında hiç bir müslümanın kalmamış olması,
cidden akıldan uzaktır. Öleri kişinin bulunduğu beldede namazı kılınmadığı
bilindiği zaman, başka bel-dedekiler onun gıyabî namazını kılarlar, diyerek
hadisin hükmünü mesnedsiz olarak hususileştirmek doğru bir hareket değildir.
Hattâbî ve Takiyyü'd-Din bu duruma düşmüşlerdir.